Yverdon

1804-1825

1804 yılının ikinci yarısında Pestalozzi, üç öğretmenle birlikte, Yverdon kalesindeki yeni enstitüyü kurmaya başlar. Bu arada Münchenbuchsee’de kalmış olan öğretmen ve öğrenciler arasındaki atmosfer kötüleşir. Çünkü Fellenberg, istediği gibi kararlar almakta ve hiç bir itiraza tahammül etmemektedir. Bundan dolayı, geride kalanlar da yarım yıl sonra hep beraber Yverdon’a göç etmişlerdir.

Pestalozzi’nin Yverdon’deki enstitüsü kısa sürede ünlenmiş ve pedagojik kıvılcımları özellikle Almanya’ya ve buradan bilhassa Prusya’ya, aynı zamanda Fransa, İspanya, İtalya, İngiltere, Rusya ve Amerika’ya yayılmıştır. Enstitünün yönetimi Pestalozzi dışında dört öğretmenin de yer aldığı bir komisyonun elinde bulunuyordu. Bu komisyon, her ders için bir müfettiş seçiyor ve finans işleriyle ilgileniyordu.

 

Enstitünün parlak dönemi kısa bir süreye tekabül eden 1807’den 1809’a kadardır. Okul cemaati 165 yatılı talebe, 31 öğretmen ve yardımcı öğretmen, 32 öğrenci ve hizmetçileriyle birlikte ve 10 kişilik Pestalozzi ailesiyle neredeyse 250 kişiye ulaşmıştı. Pestalozzi’nin cemiyetine, kalenin hemen yanındaki kız enstitüsü de dâhildi. Burada erkek ve kız öğrencilere ayrı ayrı ders veriliyor ve yetiştiriliyorlardı. Pestalozzi, düşük bir pansiyon ücretiyle yetindiğinden, birçok fakir ailenin çocuğunu ücretsiz kabul ettiği ve böylece enstitünün üçte biri hiç ücret ödemediğinden enstitü, daima ekonomik açıdan bir mücadele içerisindeydi. Öğretmenler, hemen hemen hiç maaş almadan, sadece yatacak yer ve yemek karşılığında çalışıyorlardı. Bütçe planları veya düzenli bir muhasebe söz konusu değildi. Özellikle, işletmeye dâhil olan matbaa sürekli yüksek zararlarla çalışıyordu. Ders konuları grup çalışmasında tekrar edilerek daha iyi anlaşılıyordu. Bir konuya hâkim olan öğrenciler, diğer arkadaşlarının öğretmeni olarak görev üstleniyorlardı. Ders süresi şimdi Almanya’da ve İsviçre'de normal sayılan sürenin üç katıydı, yani haftalık aşağı yukarı 60 saati kapsıyordu. Eğitim, Algebra (Cebir) ve Aritmetik olmak üzere Matematik, Morfoloji, Resim, Coğrafya, Tarih, Almanca ve Fransızca, Din dersi Doğa Bilimleri (Kimya, Fizik, Zooloji ve Botanik), Latince, Jimnastik, Şan Dersi, Muhasebe ve Mektup Yazma gibi derslerden oluşuyordu. Ders planı her zaman aynı değildi, çünkü Pestalozzi’nin enstitüsü kendisini bir pilot okul olarak tabir ediyordu. Günün belirli saatlerde çocuklara, bireysel olarak çalışmaları için bir saat veya daha fazlası boş zaman bırakılıyordu.

Pestalozzi ebeveynlerle yoğun olarak birlikte çalışmayı diliyordu. Açık ve doğrudan eleştiri yapmalarını özellikle talep ediyordu. Yverdon’a her gün misafirler geliyor ve onlara tüm sınıfları serbest dolaşım hakkı veriliyordu. Pestalozzi, şahsen her bir ziyaretçiyle özel ilgilenir, onların enstitünün pedagojik çalışmalarına duydukları ilgiye çok sevinirdi. Sınıf öğretmeninin, her öğrencinin ebeveynlerini düzenli olarak eğitiminin ilerleyişi ve davranışları konusunda yazılı olarak bilgilendirilmesi gerekiyordu. O zamanlar olduğu gibi, günümüzde de birçok okulda bulunan karşılaştırmalı performans değerlendirmeleri yani; notlar ve karneler bilinçli olarak yoktu. Pestalozzi, çocukların birbirleriyle karşılaştırılmalarını istemiyordu; bir çocuğun performansı sadece kendi güç ve yetenekleriyle ölçülebilirdi.

Öğrencilerdeki ön koşullar olağanüstü değişiklik gösteriyorlardı. Yverdon’a, Pestalozzi’nin yanına üstün ve normal seviyeli öğrencilerin yanı sıra, düşük seviyedekiler, uyum sorunu yaşayanlar ve yetiştirilmesi zor olanlar da getiriliyordu. Öğrencilerin yaş sınırı 7 idi. Genellikle 11 yaşından büyükler okula alınmıyordu. Yatılı talebe olarak enstitüde kalmak isteyenler dışındaki öğrenciler 15 yaşına kadar kalıyorlardı.

Enstitü hayatında öğrenci gezileri önemli bir noktayı teşkil ediyordu. Tatil yoktu ama geziler genellikle haftalar sürüyordu ve öğrenciler, Alp Dağları’na ve komşu ülkelere götürülüyorlardı. Bu gezilerin hepsi doğrudan gözleme dayalı eğitime hizmet ediyor, biyoloji ve coğrafya derslerinin bir parçasını teşkil ediyorlardı. Seyahat öncesinde yer ve yolculuk bilgileri okunur, haritalar incelenir ve seyahat malzemeleri kararlaştırılırdı. Bunun dışında da ders esnasında bitkileri, arazi şekillerini, hayvanları ve taşları izlemek, tasvir etmek ve çizmek için oldukça sık dışarıya çıkılırdı. Pestalozzi, el ve bahçe işlerinin eğitimsel değerini yüksek buluyordu. Bundan dolayı öğrenciler testere, çekiç ve marangoz rendesiyle çalışmayı öneriyorlardı. Torna makinasıyla çalışıyor, ev işlerinde yardımcı oluyor, enstitünün matbaasında basım ve kitap ciltleme işlerinde yardımcı oluyor, zaman zaman Yverdon’un marangozlarının, mekanikçilerin, saatçilerin ve tornacıların atölyelerinde çalışıyor, tavşan gibi hayvanlar yetiştiriyor ve kendi bahçelerinde ekilecek alanlar kuruyorlardı. Spor ve oyun, Yverdon’daki gündelik akışta yerini alıyordu: yakındaki gölde düzenli olarak yıkanılır ve öğrenciler yüzmeyi öğrenirlerdi. Kışın kar kuleleri yapılır ve göl donduğunda hepsi buzda paten kayarlardı.

Aslında istenen, enstitüde büyük bir aile gibi birlikte yaşamaktı. Çoğu stajyer öğretmenler (16-20 yaşlarında yatılı talebeler) ve eğitim görevlileri gibi, öğrenciler de geniş bir alanı kapsayan özgürlüğün tadını çıkarıyorlardı. Katı kurallar ve yasaklar yoktu, eğitmenin, her duruma uygun yeni kararlar alması gerekiyordu. Oğlanlar, yazın ayakkabısız geziyor ve – o zamanın uygulamalarından olmasına rağmen – şapka takmıyorlardı. Giysileri doğal hareketlerini kısıtlamamalıydı. Hırsları tetiklemek, aşağılamalar, öfke, güvensizlik ve fiziksel cezalar eğitim aracı olarak hoş karşılanmıyorlardı. Öğretmenler, amaçlarını gerçekleştirebilmek için şahsi otoritelerini, karizma ve ikna yeteneklerini kullanabiliyorlardı. Sürekli olarak öğrencilerle birlikte yaşıyor, onlarla aynı odalarda yiyor ve uyuyorlardı.

Pestalozzi, bir babanın ve manevi gücün yerini alıyor ve kendisine «baba» denmesinden de hoşlanıyordu. Kendisi de çoğunlukla yazarlığa yöneliyor, öğretmenlerin pedagojik çalışmalarını denetliyor, tek tek öğrencilerin durumları hakkında haftalık raporlar talep ediyor, sayısız ziyaretçiyi ağırlıyor ve her gün ev halkına uyarılarda bulunuyordu. Bayram ve tatil günlerinde, yazılı eserlerinin de küçümsenmeyecek bir kısmını oluşturan önemli konuşmalar yapıyordu.

Pestalozzi’nin özverisi ve tüm misafirleri etkileyen görünüşü, çağdaşları ve yakın çalışanları tarafından defalarca tasdik edilmiştir. Fakat nerede ışık varsa, gölge de vardır. Şahsi olarak, tartışmasız çoğu zaman paramparçaydı. Evini, sükûnet içerisinde ve durumlara hâkim bir şekilde yönetme kabiliyetine sahip değildi. Yverdon’da geçen 20 yıllık sürenin 15 yılını aşan bir sürede öğretmenler arasındaki her şeyi zehirleyen kavgalar söz konusuydu. Ve bunlar tüm sertliğiyle, gazetelerde ve mahkemelerde, kamuya açık şekilde sürdürülüyor ve bu durum, kuruluşun sadece itibarının zedelenmesine değil, sonunda batmasına da sebep olmuştur. Bunun nedenlerinden birisi kuşkusuz Pestalozzi’nin organizasyon ve yönetim beceresinin yetersiz oluşudur. Mesela, 1809 – 1816 yılları arasında öğretmen olarak Yverdon’da bulunmuş olan Karl Justus Blochmann şöyle yazmaktadır:

«O unutulmayana, ona halen yakın olduğum zamanlarda, ne sıklıkla baktıysam bana büyümüş bir çocuk gibi geliyordu; çocuksu tabiatın tüm güzelliğiyle birlikte ona ait zaafları ve noksanlığı da görebiliyordum. Bir çocuğun saflığı ve masumiyeti, inancı ve sevgisi, merhameti ve sadakati onun ruhuna ihtiyarlık yıllarına kadar eşlik etti, fakat bir adamın ziyneti olan, onu süsleyen sükûnet ve aklıselim, tedbir ve dikkat, durumlara ve kişilere hâkimiyet onda ciddi şekilde eksikti. [...] O, tüm insanlığı kapsayan ideallerine rağmen, en küçük bir köy okulunu bile yönetmek için gerekli yetenek ve beceriden yoksundu.»

Bundan dolayı Pestalozzi’nin enstitüsünde idarecinin kim olacağına ve Pestalozzi’nin yerine kimin geçeceğine dair sorular sürekli gündemdeydi ve özellikle iki çalışan bu konu nedeniyle sulhu olmayan bir kavgaya tutuşmuştu: Joseph Schmid (1785 – 1851) ve diğeri ise Johannes Niederer (1779 – 1843).

Avusturya Vorarlberg’li olan Schmid, çiftçi kökenliydi ve Pestalozzi’nin öğrencisi olarak Burgdorf’ta oldukça erken yaşlarda matematiksel yeteneğini göstermiş ve böylece kısa sürede matematik öğretmenliğine yükselmişti. Matematik alanındaki başarısı uzun bir süre enstitüde matematikçiler yetiştirildiği söylentilerinin yayılmasına ve Pestalozzi, tekrar tekrar pedagoji çalışmalarının temelinde akıl/zekâ eğitiminin değil, ahlaki gelişimin olduğunu vurgulamak zorunda kalmıştı. Schmid, kesinlikle bağımsız hareket eden biriydi. İradesi çeliktendi ve iktidar hırsına eğilimliydi. Kaba kişiliği ve dikkatsizliği yüzünden, diğer öğretmenlerin yanında pek sevilen bir kişi değildi. Olumlu yönleri ise, adalet konusunda büyük bir hassasiyet ve gerçekleştirilebilecek şeylere yönelik net bir görüşe sahip olmasıydı. Özellikle kibre karşı uyarır, tüm öğretmenlerin dakik ve bilinçli bir şekilde görevlerini yerine getirmelerini talep ederdi.

Niederer – iktidar hırsı daha az otoriter değildi – ilahiyatçı olarak yükseköğrenimini tamamlamış ve genç bir papaz olarak çalıştıktan sonra, Burgdorf’da Pestalozzi’nin yanında hizmet vermeye başlamıştı. Çağdaş felsefi akımda aktif olarak yer alıyor ve Pestalozzi’nin eğitim teorisini zamanın çağdaş felsefesiyle uyumlu hale getirme ideolojisini güdüyordu. Yverdon’da kısa süre içerisinde enstitünün sözcüsü, filozofu ve propaganda şefliğine yükseldi. Bu şekilde enstitüye ait bir matbaa açıp Pestalozzi’nin muhaliflerine karşı, neredeyse derslerine bile zaman bulamamasına neden olan inatçı bir edebi mücadeleye başladı. Niederer de Pestalozzi’nin çeşitli işlerine yoğun şekilde müdahale ediyor, kendisini Pestalozzi’nin diğer çalışanlarına kıyasla ruhen daha üstün bir çalışan ve dava adamı olarak hissediyordu.

1810 yılında bir öğretmenler toplantısında ikisi arasında ilk büyük kavga yaşanmış ve bunun üzerine Schmid, dört öğretmenle birlikte enstitüyü terk etmiştir. Fakat pratik işlerle neredeyse hiç ilgilenmeyen Niederer, enstitüyü düzenli bir şekilde yönetebilme ve mali durumu iyi organize etme kabiliyetinden uzak olduğunu göstermiştir. Bunun üzerine, o esnada Avusturya’nın bir bölgesindeki bir eğitim kurumunun yeniden yapılandırılmasıyla meşgul olan Schmid’e yeniden yakınlaşmıştır. Hatta öyle ki 1814 yılında Pestalozzi’nin Kızlar Enstitüsü’nün yöneticisiyle evlendiğinde onu nikâh şahidi olarak törene davet etmiştir. Böylece Schmid, 1815 yılında Yverdon’a geri döndü ve derhal gerekli ve amacına uygun olan ama gerçekten radikal bir reform gerçekleştirdi. Edebi savaş durduruldu, matbaa kapatıldı ve sıkı bir muhasebe uygulanmaya başlandı, öğretmenlerin yarısı işten çıkarıldı ve geri kalanlar daha büyük işlerle görevlendirildi. Hiçte psikolojiye uygun olmayan ve hatta acımasız olan bu müdahale dolaysıyla Schmid, neredeyse tüm öğretmenlerin hısımlığını üzerine çekti ve kısa bir sonra Pestalozzi’nin eşi vefat edince, öğretmenlerin arasındaki kavga aşikâr devam etti. Pestalozzi, çalışanların bu geçimsizliği nedeniyle neredeyse umutsuzluğa kapılmış, onları barışarak birlikte iyi bir amaca hizmet etmek konusunda ikna etmeye çalıştı. Fakat nafile, 1816’da toplam 16 öğretmen enstitüden ayrılmış ve Şavout (ya da Pentekost diye de adlandırılan almancası Pfingsten) bayramında dram zirveye ulaşmıştı. Niederer Kale Kilisesi’ndeki tören konuşmasını yaparken, aniden vaazını yarıda bırakıp Pestalozzi’ye karşı öfke dolu çeşitli suçlamalarda bulunarak, onunla yolunu alenen ayırmıştı.

PSW 24A, S. 96

So stand er, so ging er, der liebe theure Mann! Eine schwarz wollene oder samete Mütze, krumm und staubig, eine dicke langhaarige Kaputze, ohne Form und Tasche, mit 2 langen Löchern hinten; kein Halstuch, gewöhnlich keine Westestets schlecht heruntergetretene Schuhe und herunterhangendeStrümpfe, Beinkleider ohne Hosenträger, das Taschentuch (wenns nicht verloren war) in den Busen gesteckt.

J. Ramsauer

Niederer’in çıkışından sonra Pestalozzi'yle arasında maddi talepler nedeniyle çetin bir kavga başlamıştır. Pestalozzi, ona ve eşine Kız Enstitü’sünü hediye etmiş olduğundan, bundan böyle başka ödemelerle sorumlu tutulamayacağına inanıyordu. Niederer, bundan dolayı Pestalozzi’yi mahkemeye vermiş ve hak iddia ettiği her şeyin faturalanmasına rağmen, diretmeyi sürdürmüştür. Pestalozzi, Niederer ile barışmak için birçok defa ricada bulundu. 1823 yılı Şubat ayıtarihli bir mektupta (PSB 13, 16-18) Niederer çiftine yalvararak barış ister fakat Nideder barışmayı kabul etmez ve mahkeme kararı talebinde ısrarını sürdürür. Mahkemelerin genellikle Pestalozzi’ye hak vermesine rağmen, Niederer inatla devam eder ve Schmid’i asılsız iddialarla Vaud ve daha sonra Aargau (Neuhof’un bulunduğu bölge) kantonlarından resmi makamlarca sınır dışı ettirene kadar rahat bulmaz. Schmid, bunun üzerine Paris’e yerleşerek Pestalozzi’nin fikirlerini kendi eğitim enstitüsünde gerçekleştirmeye çalışır.

Yverdonda geçen süreçte edinilen edebi tecrübe, kesintisiz devam eden çatışmalara rağmen olağanüstü kapsamlıdır. Bu baskıda; «İnsan Tabiatına Uygun Bir Eğitime Yardımcı Olacak Görüşler, Tecrübeler ve Araçlar» ve «Çağımın ve Yurdumun Masumiyeti, Ciddiyeti ve Tevazuu Hakkında» adlı eserlerinden paragraflara yer verilmiştir. Bu yıllara ait yazılar arasında özellikle «Lienhard ve Gertrud» adlı eserin 3. baskısı anılmalı, «Yöntemde Ruh ve Kalp» (1805) ve «Temel Eğitim Fikri Üzerine» (Lenzburg konuşması diye de anılır) adlı yazıları anılmalıdır. Yverdon’da ki birçok konuşma ve hitap arasında Pestalozzi’nin 1818’ de ki doğum günü kutlamasında ki konuşması, özellikle dikkat çekmektedir.

«Yöntemde Ruh ve Kalp» de Pestalozzi, öncelikle enstitüsünün sadece ders başarıları ile değerlendirilmesine karşı çıkar. Daha önemli olanın doğrudan ölçülemeyen olduğunu ifade eder: neşe, çocukların öğretmenlerine olan bağlılığı ve güveni, itaat ve kendi kendini aşma eğitimi gibi. Eğitimin dış etkenlere bağlı tecrübe filizlerinin ekilmesi olmadığını belirtir, aksine içsel dürtülere dayalı güçlerin merkezinde olduğunu vurgular. Ayrıca aklın güçleriyle, kalbin güçlerini insan olma yolunda eşdeğer tutmaz çünkü entelektüel eğitimin, insanın özsaygı hissini ve kendi tabiatında yatan ilahi varlığı tanıyabilmesi için gerekli güçleri uyandırmaya uygun olmadığını söyler. Pestalozzi’ye göre bunlar, entelektüel fikirlere dayanan güçlerle değil, aksine kalbin sevgiye dayalı gücüyle açılır. Pestalozzi, önce «yöntem» daha sonra «temel eğitim fikri» olarak ifade ettiği yetiştirme tarzının avantajını, akıl etme ve sevginin birbiriyle irtibatlandırmasında görür. «O, çocuğa tüm her şeyi düşünerek sevmeyi ve tüm sevgiyi düşünmeyi öğretir.» (PSW 18, 37)

Pestalozzi, Yverdon’da aynı zamanda çeşitli konular üzerinde çalışıyordu. Birçok şey çalışanlar tarafından yazıya dökülerek düzenleniyor, diğer yazılarla birleştiriliyor, kısmi veya tam baskıya hazırlanıp akabinde ya hiç ya da kısmen basılıyordu. Özellikle 1806’da yayınlanan ve kısaca «Görüşler ve Tecrübeler» diye de anılan ve aslında «İnsan Tabiatına Uygun Bir Eğitime Yardımcı Olacak Görüşler, Tecrübeler ve Araçlar» isimli eseri böyle bir kaderi tecrübe etmiştir. Pestalozzi hayattayken bu metne ait sadece bazı alıntılar yayınlanabildi. Eserin ulaşılabilen metni, yaklaşık 20 el yazısından derlenerek alınmış ve yayınlanmıştır. Bu büyük emeği uzun dönem Pestalozzi’nin eleştirel tüm eserlerini yayına hazırlamış olan Emanuel Dejungs verdiğinden dolayı, eser biraz da ona ait sayılabilir. Sıklıkla olduğu gibi Pestalozzi, metne pedagojik kariyerinin gelişimini de içermekte olan geçmişe bir bakışla başlamaktadır. Tabii yapıya uygun ve merkezinde dini-ahlaki eğitimin yer aldığı ve ev içi eğitimin yönteminin temelinin oluşumunu ve temel fikirlerini yeniden açıklar. Buna uygun bir eğitim denemesine yönelik beklentilerin formüllerini verir ve bunun değerlendirilmesine yönelik ölçüyü açıklar. En önemlisi, metodunun değişik toplumsal tabakalar arası ilişkiye uyum sağlayabilmesi ve hatta uyum sağlamasının zorunlu oluşunu kanıtlar. Devamında bir ülkenin eğitim politikasının nasıl yenilenebileceği ve bir pilot okulunu için – müdürünün ve etkili politikacılar gibi – tek tek bireylerin önemine değinmektedir.

1809’da «İsviçre Eğitim Dostları Topluluğu» kurulmuş ve Pestalozzi ilk başkanı olarak seçilmiştir. 30 Ağustos 1809’daki açılış töreninde Pestalozzi, önemli bir konuşma yapmıştır: «Temel Eğitim Üzerine» olan Lenzburg Konuşması (PSW 22, 1-324). Pestalozzi’nin çalışanlarından Johannes Niederer, bu konuşma üzerinde çalışmış ve kendi düşüncelerini ekleyerek baskıya vermiştir. Pestalozzi’nin muhteşem ve tutkulu ifade tarzı tekrar tekrar yer alan ve Niederer’in Pestalozzi’nin tecrübelere dayalı düşünce geçişlerini, kibirli felsefi bir dille kesintiye uğradığı ve Schelling’in düşünce sistemine dönüştürmeye çalıştığını aşikâr eden çabası görülmektedir. 1780’de Neuhof’taki darülacezenin çöküşünden sonra Pestalozzi, bir gün yeniden fakir babası olarak kendi çiftliğinde etkin olabileceği umudunu hiç bir zaman yitirmemiştir.

Bundan dolayı Neuhof çiftliğinin satışıyla ekonomik sıkıntılarından kurtulma cazibesinden kaçınıyordu. 1807’de darülacezeyi canlandırmaya yönelik planlanmış girişim hükumetin desteğinin eksikliğinden dolayı başarısızlığa uğradı. 10 yıl sonra hayatının düşü gerçekleşecek gibi görünüyordu: 1817 yılında Cotta yayıneviyle imzalanan bir anlaşmayla, tüm eserlerinin basılması karşılığında oldukça yüksek bir gelirin elde edilmesi söz konusuydu. Pestalozzi, tüm hepsini sadece pedagojik projelerinde kullanmak istiyordu. 72. yaş günü dolaysıyla düzenlenen törendeki konuşmasında, Neuhof’da yeniden bir darülaceze’nin açılışını ilan ederek, beklenen 50 bin İsviçre Frangının ders ve eğitim yönteminin teşviki, öğretmenlerin eğitilmesi, örnek okulların açılması ve «Anne ve Oturma Odası» adlı kitabın devamına yönelik çalışılmasına ayrılacağının sözünü verdi. Çalışanı Schmid, Neuhof’un yeniden canlandırılmasına karşı çıktı ve Yverdon yakınlarındaki Clindy yerleşim yerinde bir darülaceze açılarak bir meslek okulu ve öğretmen okuluyla birleştirildi. Hemen bir yıl sonra yeni kurum, Yverdon’daki ana merkezle birleştirildi ve 1825’te onunla birlikte battı. Daha öncesinden dağıtılmış olan para da umut edilen meblağda ellerine ulaşmadı. Pestalozzi, ancak 1821’de ilk 10 bin Frank’ı alabildi. 1824 yılında aile içi hassasiyetler nedeniyle kurumunu başarısız olduğunu ve tasfiye edildiğini kamuoyu önünde ilan etmek zorunda kaldı. (PSW 27, 111)

Pestalozzi’nin 12 Ocak 1818’de 72 yaş günü münasebetiyle yaptığı konuşması, güçlü ifadelerle dolu bir esere dönüşmüştür. (PSW 25, 261-364) İlk basımında eser 173 sayfadan oluşur. Niederer’in herhangi bir etkisi olmadan meydana geldiğinden dolayı eser çok ilgi çekicidir. Pestalozzi, bu eserinde yeniden eski tutkusu, özgün hali ve felsefi bağımsızlığıyla ortaya çıkar. Sosyal, psikolojik ve pedagojik düzenle alakalı yasaları ve bağlantıları daha da belirginleştirmek için, birçok defa organik yaşam alanından resimler ve anlatımlar seçmiştir. İnsanın ve bitkilerin gelişimiyle alakalı en etkileyici benzetmeyi, konuşmasının başında yapmaktadır. Pestalozzi, bir ağacın büyümesi ve gelişmesiyle, insanın gelişmesi ve olgunlaşmasını sembolik olarak şöyle ifade etmektedir:

«Eğitimin resmi, içsel, kutsal varlık için daha iyi bir eğitiminin örneği; dere kenarında dikilmiş olan bir ağaç resmiyle gözlerimin önünde canlanır. Bak, o ne? Neyden meydana geliyor? Kökleriyle, gövdesiyle, dallarıyla ve meyveleriyle nereden gelmekte? Bak, sen küçük bir çekirdeği toprağa bırakıyorsun. Onun içinde ağacın ruhu var. Onun içinde ağacın varlığı var. O, ağacın tohumu.» (PSW 25, 265)

Ağacın ruhunun fiziksel olarak yoğunlaştırılmış halde tohumda var olduğu gibi, öz varlığı herhangi bir değişime uğramadan veya zarar görmeden kök, sap, yaprak, çiçek ve meyve olarak belirli evrelerden geçerek gelişmesi gibi, insanın içindeki ruhu da öyle açıklıyor. İlk başta fiziksel olarak hayvani-dürtüsel bir kabuk içerisinde kısıtlanmış, daha sonra gelişimini sürdürerek, kamîl insan varlığına ulaşır, yani inanç ve sevgi üzerine kurulmuş bir hayata. Nasıl ki bataklık alan, aşırı gübrelenme veya fazla kurumuş toprak ağacın gelişimini kısıtlıyor ve iyi toprak büyümesine katkı sağlıyor ama ağacı varlık olarak yaratamıyorsa, aynı şekilde insanda doğuştan var olan ve çevresinde gördüklerini adeta «emme gücüyle» kaydettikleri de insanı meydana getirmiyor ama bunlar onun gelişimini ya destekliyor ya da kısıtlıyor. Elbette Pestalozzi bu tasvirin sınırlarının farkındadır. İnsanın organizması hayvanidir ancak yine de hayvan değildir. O içerisinde tanrısal varlığın var olduğu ve hayat sürdüğü, dürtülerden meydana gelen bir kabuğun içinde var olan organizmadır. Rüzgâra, hava şartlarına, iyi veya kötü toprağa terk ve teslim edilmiş ağacın aksine insan özgürdür. O, karşı karşıya kaldığı koşulların kendisini etkileyip etkilemeyeceğine ve bu etkinin sınırlarına kendisi karar verebilir. Daha birkaç yıl önce bile büyüyen ağaç resmi Pestalozzi için eğitimin ve güçlerin karşılıklı etkileşimini görsel olarak anlatabilmek için bir semboldü. Edebi olarak dikkate alınabilecek ender ve belki de tek şiiri böyle ortaya çıkmıştır:

«Genç korunan,
Genç dayanan,
Düz uzar
Topraktan
Gökyüzüne.

Genç basılan,
Genç bükülen,
Eğri büyür
Gökyüzünden
Yeryüzüne.

Genç çekilen gibi,
Yaşlı saklanan da
Genç doğan
Rahat yetişen gibi

Genç çarpık,
Yaşlı kötürüm.
Daha doğrudur
Gençken eğiltilerek
Rahat terbiye edilenden.

Genç korunan,
Genç dayanan,
Düz uzar
Topraktan
Gökyüzüne.

Genç basılan,
Genç bükülen,
Eğri büyür
Gökyüzünden
Yeryüzüne.»

Konuşmasının devamında Pestalozzi, en çok sevdiği fikirlerden birisine değinir; hem de çekirdek ailelerdeki eğitimin daha iyileştirilmesi ve ebeveynlere, bilhassa annelere çocuklarının eğitim ve öğreniminde yardımcı olabilecek bir kitabın yayınlanması fikrinden. O, daima eğer yeterince insanın temel eğitim konusunda doğru ders ve eğitim yöntemleriyle tanışırsa, bu eğitimin yeniden aile yuvasına döneceği ve anne eliyle yapılacağını hayal ediyordu. Zaten 1803 yılında «Annelerin Kitabı veya Anneler İçin Çocuklarının Farkına Varmayı ve Konuşmayı Öğreten Kılavuz»un çoğu (PSW 15, 341-424), Pestalozzi’nin çalışanı Herrman Krüse tarafından düzenlenmiş olarak yayınlanmıştı. Temel düşüncelerinden olan ve incelemenin, anlamanın mutlak temelini oluşturduğu tezi doğrultusunda, anlamanın, inceleme yapanın ve böylece tanıyabilen insanın bakış açısından başlanması gerektiği anlatılmış ve annelerin çocuklarına kendi vücutlarını inceleyerek ve adlandırarak, vücutlarıyla hangi işleri yapabileceklerini nasıl gösterebileceklerine dair alıştırmalara da kitapta yer verilmiştir. O zamanlar bile eserini geliştirilmesi gereken bir deneme olarak görüyordu. Aşağıda yer alan Pestalozzi’nin 1818 yapmış olduğu konuşmada görüldüğü gibi, daha o yıllarda tüm anne ve babalara, çocukların doğru eğitilebilmeleri için kılavuz niteliğinde bir halk kitabı hayal ediyordu ve buna verdiği büyük önemden dolayı vakfının belli bir kısmını bu proje için ayırtmıştı. Bu yönde bir çalışmaya hazırlık aşaması olarak 1818/1819 yazılmış ve orijinal olarak değil de sadece İngilizce çevirileri korunmuş olan «Greaves’e Çocuk Psikolojisinin Gelişimi Üzerine Mektuplar» görülebilirler.